Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Usta bir dalgıç dahi olsan denizle boğuşmaya kalkma çünkü selamet sahildedir.
Niye bizim de hekimimiz, eczacımız olmasın? Hani Söke'de Müslüman eczacı, hekim?.. Hekim deyince akla Perikli geliyor, eczacı deyince Nikolako geliyor. Niye Mehmed, Hasan, Osman gelmiyor? Söke ovası sular altında. Pek çok bataklık var. Niye bizim mühendislerimiz çıkmıyor, barajlar kurup Menderes Nehri'ni kontrol altına almıyor? Niçin uçsuz bucaksız Söke Ovası'ndan yeteri kadar faydalanılmıyor?
Reklam
Cafer’in ‘Efe’ oluşu
“Arap İsmail dört bohça bir de harar* getirmişti. Hararın açık ağzından görünen tüfekler ve fişekler parlıyordu. Bohçalardan Efe elbisesi çıktı; Cepkeni, cemedanı, dizliği, tozluğu görünce Efem gözlerimin önünde dikiliverdi. Elbiselerin bir takımını eline aldı: - ‘Şöyle yapalım, böyle yapalım diye konuşuyoruz. Konuşuyoruz da netice alamıyoruz. Neden? Her kafadan bir ses çıkıyor. Arıların, karıncaların bile birer Kraliçesi, Bey’i vardır. Bizim niçin olmasın? Peygamberimiz de, ‘İki kişi yola çıkarsanız, biriniz mutlaka imam olsun,’ yani lider olsun diyor. Bize de bir lider lazım. Ben de, bunun için en uygunumuz Cafer’dir, derim. ‘Haydi Efem. Giyiniver de Kayas Dağı, Moralı Dağı, bütün dağlar taşlar Efe görsün!’ İlk defa ‘Efe’ olarak hitap edilmek, Cafer’in hoşuna gitmişti”.
Sayfa 160 - *Harar (Eski Türkçe): Kıldan dokunmuş, büyük Çuval.Kitabı okudu
Kitapta Hariri’den bir söz:
“Usta bir dalgıç dahi olsan, Denizle boğuşmaya kalkma. Çünkü selamet sahildedir.”
Sayfa 179Kitabı okudu
Efeler Ağlamaz
“Efeler ağlamaz. Ağlamaması gerekir. Çünkü gözlerle ağlanmaz, yüreklerle ağlanır. Yaşlar yüreklerden süzülür, gözlerden değil. Gözlerden süzülürse Efeliği topal eder, dağların kanununu da hükümsüz. Dağların kanunu uyanıklık ister, uysallık değil. Başını, adamı bitkin düşüren, saçlar ağartan elemler, belalar sarsa bile, dağların kanunu o başı dik görmek ister, eğik değil. Efe hislerini içine yatırır, meydana değil. Üzüntü ona, çocuğu ölen kadının gözyaşından daha sıcaktır. Efe felaket zamanında güçlüdür, kuvvetli kudretli zamanında değil. Efe ateş içinde gezer, kalıbını değiştirmez, çünkü altındır, mum değil. O dertlerin sohbet dostudur, zevk alemlerinin değil. Zamanı zaman içinde bulur, beklemekte değil.”
Sayfa 175Kitabı okudu
Kekik Suyunun Faydaları
“Her zaman derim: Kekik Suyu çok faydalıdır. Yemeği hazmettirir, iştah verir. Bal ile içilirse solucanı düşürür. Akrep sokmasına dermandır. Yine bal ile karıştırılıp içilirse öksürüğü bıçak gibi keser. Kaynatılır, egzemaya sürülürse illet yok olur. Balgamı sıyırır. Midenin, akciğerin, göğsün hastalıklarını, soğuklamalarını, kalp ağrısını, kuluncu anında söker atar. Mideye, akla kuvvet verir. Daha da faydası var, cildi güzelleştirir. ‘Ben buruşuk bir yüz görmek istemiyorum, kadife gibi pırıl pırıl düzgün, güzel bir yüz görmek istiyorum,’ diyenler Kekik Suyu içmelidir.”
Reklam
“- Her Türk biraz at kokar, çadır kokar, yayla havası kokar, yörük kokar, yün yapağı kokar, şefkat kokar, merhamet kokar, insanlık kokar, mertlik kokar, medeniyet kokar, fazilet kokar, sabır kokar. - Sonra vire, sonra? - Bıçak kemiğe dayandı mı, silah kokar.”
Sayfa 35 - (*vire (Rumca): halk dilinde ‘ülen’ demek)Kitabı okudu
Kimdir Cafer Efe?
“Cafer Hâlzâr, Girit’te Kandiya şehrinin Kolena köyünde doğmuş, orada büyümüştü. Ailesiyle Kolena’da bağcılıkla ve zeytincilikle uğraşmıştı. Adanın Rumları Türklere karşı imha politikası güttüklerinden, her türlü kötülüğü yapmaya başlamışlardı. Cafer zulümlere karşı tahammül edememiş, bir cuma günü cuma namazına gitmesine engel olmak isteyen bir
Söke’nin Göçmenleri: Moralılar & Giritliler
“Söke’ye planlı plansız pek çok göçmen aile gelmiştir. Bunlardan ilk gelenler Moralılardır. 14 Eylül 1829’da Ruslarla yapılan Edirne Antlaşması’ndan sonra Türkler mecburi göçe tâbi tutulmuşlardır. Söke’ye gelen Moralılar şimdiki Konak Mahallesi’nin yukarı kısımlarına yerleştirilmişlerdir. Hatta Konak Mahallesi’nin eteğine dayandığı dağ bile göçmenlerin yerleşmesinden sonra ‘Moralı Dağı’ adını almıştır. İkinci ve büyük gruplar hâlinde Söke’ye göç edenler ise Giritlilerdir. Giritlilerin maceralı gelişleri de şöyle olmuştur: 1890 ve 1896’da isyan eden Girit’in Rumları iki seferde de Türkler tarafından yenilirler. Fakat bu isyanlarda çok kan dökülmüş, pek çok Türk şehit edilmiştir. Pek çoğu da işkence görmüştür. Her isyan edişlerinde yenilen Rumları korumak için adaya Rusya, İngiltere, İtalya, Fransa asker çıkarmıştır. Girit Adası’na muhtariyet vermişlerdir. Bunun üzerine adadaki Türkler Anadolu’ya göçe başlamışlardır. Göçmenlerin büyük kısmı 1901-1908, 1913 yıllarında Söke’ye gelmiş, şimdiki Mesudiye Mahallesi’ne, Karahasan Kahvesi altına, İstasyon üstüne, Çeltikçi Camii üstüne, bir kısmı da Abelâki’ye yerleşmiştir.”
Söke ~ Kanlı Meyhane
“Rum mahallesinde Rum kültürünü, müziğini yaşatan mekânların yanında, büyük tavernalar da vardı. Bunların en büyüğü, esnafı tamamen Rum olan Rum mahallesindeki Kız Meslek Lisesi’nin karşısındaki Rum müziklerini yaşatan tavernaydı. Bir de şimdi ‘Kanlı Meyhane’ diye anılan Barba’nın meyhanesi vardı. Yunanlılar Söke’den kaçarken yerli Rumların yardımıyla Türkleri evlerine doldurup evleriyle beraber diri diri yakmışlar. Bazılarını da bu meyhaneye doldurup kesmişlerdir. İsmi de o yüzden ‘Kanlı Meyhane’ diye anılır.”
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.